DOLAR 32,3326
EURO 35,1614
ALTIN 2246,176
BIST 8718,11
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Bursa °C

İttihat ve Terakki’nin Kurucusu İbrahim Temo (4)

16.10.2020
A+
A-

 

 

Hürriyetçi fikirlerin çok yayıldığı bu okulda bir yandan tıp tahsil ederken diğer yandan Nâmık Kemal, Ziyâ Paşa ve Ali Şefkatî gibi hürriyet taraftarı yazarların eserlerini gizlice okuyup bunları bazı arkadaşlarına da verdi. Kendisi gibi taşradan gelmiş olan İbrahim Temo ile beraber okulda hürriyet yanlısı ve istibdat karşıtı fikirlerin yayılmasına ön ayak oldu. 1887’de Gülhane Askerî Tıbbiyesi’ne girdi. 1889’da İbrahim Temo ile birlikte (sonradan İttihat ve Terakki adını alacak olan) gizli bir cemiyetin temellerini attı. Okul dışında gizli toplantılar düzenleyerek tıbbiye, harbiye, mülkiye ve medrese talebelerinden birçok kişinin cemiyete girmesini sağladı.

Tahsilini tamamlayarak, tabip yüzbaşı oldu. Cemiyet faaliyetleri öğrenilince Rodos Kalesi’ne sürüldü. Buradan kaçtı. Bir süre Mısır’da kaldı. Paris’e yerleşti. Sonra ise İsviçre’ye geçti.

1897’de Abdullah Cevdet, Edhem Ruhi, Tunalı Hilmi, Ahmed Nuri, Mustafa Ragıp gibi arkadaşlarıyla birlikte Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin Cenevre Şubesi’ni kurdu. Osmanlı Gazetesi’ni yayınlamaya başladı. 1897’de bütün Avrupa’da cemiyetin fiilî lideri durumuna yükseldi. Sükûtî, cemiyetin malî durumunu güçlendirmek ve Mısır kolunu yeniden örgütlemek üzere Ağustos 1897’de Kahire’ye gitti.

Aynı yıl, cemiyetin Kahire Şubesi’nin kurulmasına da öncülük etti. Hükûmet bu çalışmalardan tedirgin oldu. Vazgeçerlerse onlara mesleklerine uygun görevler verileceğini belirtti. 1 Aralık 1897’de Abdullah Cevdet’le beraber Cenevre’de Osmanlı adıyla bir gazete çıkardı. Gazete için gerekli parayı sağlamak amacıyla 1898 yılı ortalarında padişahın temsilcileriyle yeni bir pazarlığa girdi. Osmanlı gazetesinde kullandıkları sert dili yumuşatmaları karşılığında bazı Jön Türk liderlerine aylık bağlandı. Sükûtî bu paranın önemli bir kısmını Osmanlı gazetesinin sürdürülmesi için harcadı. Fakat hükümetten maaş kabul etmesi ona duyulan güvenin sarsılmasına, cemiyetin yurt içi şubelerinde hayal kırıklığına ve Paris şubesinin lideri Ahmet Rıza Bey ve ekibiyle arasının açılmasına yol açtı.

İshak Sükûti ve arkadaşları, Trablusgarp’taki 78 siyasi tutuklunun serbest bırakılması karşılığında bu öneriyi kabul etti. İshak Sükûti anlaşma uyarınca Roma Büyükelçiliği’nde doktorluk görevi aldı.

Sürgünlük yıllarında vereme yakalanan İshak Sükûti, hava değişimi için gittiği San Remo’da 9 Şubat 1902’de öldü. Bu tarihten yedi yıl sonra Sükûtî’yi hiç tanımamış olmakla birlikte onun hayranlarından olan Rıza Nur bizzat Avrupa’ya giderek kemiklerini İstanbul’a getirdi ve Divanyolu’ndaki Sultan II. Mahmut Türbesi’nin yanına gömülmesini sağladı.

Sükûti’nin siyasi ve fikri faaliyetlerinin önemli bir cephesini gazeteciliği oluşturur. Paris, Londra, Cenevre, Brüksel, Roma ve Kahire’deki Jön Türk gazetelerine yazılar yazdı. Osmanlı’da çıkan yazılarının birçoğu Sultan Abdülhamid yönetimini eleştiren makalelerdir. Gazetede ayrıca Arnavutluk, Girit meselesi, kadınların özgürleştirilmesi, Panslavizm ve Rusya konuları işlenmekte, Rusya’ya ve Rusya Müslümanlarına ait yazılar yer almaktadır. Osmanlı gazetesini çıkaranlarla temas halinde olan Gaspıralı İsmail Bey’in çıkardığı Tercüman gazetesi Osmanlı gazetesinin sayfalarında övülmekte, gazetenin Rusya Müslümanları arasında eğitimi canlandırmak için sebatla çalışması takdir edilmektedir.

Mehmed Reşid Bey (8 Şubat 1873-6 Şubat 1919): İttihat ve Terakki Cemiyeti üyesi doktor ve I. Dünya Savaşı sırasında DiyarbekirValisi olan Çerkes asıllı Osmanlı asker ve devlet adamıdır.  Ailesi, Şahingiray soyadını almıştır. Mehmed Reşid 8 Şubat 1873’te Kafkasya’da bir Çerkes ailesinde dünyaya geldi. 1874 yılında Rus baskıları sonucu ailesi Osmanlı İmparatorluğu’na göç etti.

Mehmed Reşid, öğrenimini İstanbul’da Gülhane Askerî Tıp Akademisi’nde tamamladı ve İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin kurucularından biri oldu. 1894 yılında Haydarpaşa Askerî Hastanesi’ne Düring Paşa’nın yardımcısı olarak atandı.

1897 yılında devrimci faaliyetleri nedeniyle tutuklanarak Trablusgarp’a sürüldü. Burada doktorluk yaptıktan sonra 1908 Jön Türk Devrimi’nin ardından İstanbul’a geri döndü. Daha sonra 1909 yılında ordudan ayrılarak İstanköy kaymakamlığı ile Humus, Kozan, Rize ve Karesi mutassarıflığı yaptıktan sonra 1915 yılında Diyarbakır Valisi olarak atandı. Görevi sırasında Ermeni mahallesinin girilemeyen sokaklarına girdi. Çok sayıda asker kaçağı, silah ve mühimmat ele geçirdi. Bölgede yaşayan 120 bin Ermeni’nin Musul’a tehcirini yönetti. Bir yıl sonra Ankara valisi oldu. 1917 yılında Talat Paşa tarafından azledildi.

Mehmet Reşid Bey, Diyarbakır Valisi olduğu dönemde Ermenileri tehcir sırasında soykırıma uğratmak suçlamasıyla Bekirağa Bölüğü’ne hapsedildi ve idama mahkûm edildi.

25 Ocak 1919 günü Dr. Reşit Bey, bazı kimselerin yardımıyla tutuklu bulunduğu ceza evinden kaçmayı başarır. İngiliz Yüksek Komiserliğinin, İngiltere gönderdiği raporda Reşit Bey’in firarından Osmanlı Hükümeti’nin sorumlu olduğunu bildirmesi ve İstanbul Basınının da Hükümete saldırmasıyla çileden çıkan Damat Ferit Paşa, Dr. Reşit Bey’in yakalanması için tüm güvenlik teşkilatını seferber eder. Anadolu’ya geçmeye çalışan Reşit Bey, 6 Şubat 1919 günü Beşiktaş ve Nişantaşı civarında, etrafı kuşatılınca teslim olmaktansa cebinden çıkardığı tabancasını şakağına dayayarak intihar eder.

Cebinden şu ifadelerin yazılı olduğu bir mektup çıkar:

“Pek sevgili refikam(eşim) ve çocuklarım… firarımdan dolayı Muhafız Paşa ile Polis Müdürü bütün şiddet ve kuvvetleriyle beni arıyorlar. Ermeni tazıları da bunlara iltihak etmişlermiş. Gayretsiz ve hissiz bazı dostlarımın ihmali, programımı sekteye uğrattı. Utanmadan, teslim olması gerektiğini tavsiye ediyorlar. Neticeyi karanlık görüyorum. Yakalanıp hükümetin oyuncağı, düşmanlarımın eğlencesi olmamak için son dakikada intihar etmek fikrindeyim. Revolverim bir dakika yanımdan ayrılmıyor ve hazırdır.

Hayatımın bence hiçbir kıymeti kalmadı. Bir müsait vakitte milletime son vazifemi yapar ve hayatımın bakiyesini tamamıyla size harcamak ve tahsis ederim ümidiyle yaşamak isterdim. Ne çare, her istenilen olmadı. Sizi milletim için ihmal ettim. İstikbalinizi düşünemedim. Herkes beni Ermeni malı ile zenginleşmiş biliyor. Hâlbuki sizi temin-i maişetten (geçiminizi sağlamaktan) aciz bırakıyorum. Bu da talihin bir cilvesi yahut nankör bir milletin gafletidir. Beni en ziyade mütellim edeb Refikamın bakiye-i hayatıdır. Kendisine saf bir aşk ve muhabbetten başka bir şey bırakamıyorum. Hayatının son zamanlarının zehirlenmesine sebep oldum. Şimdi de matem içinde bırakıyorum. Beni affet sevgili Mazlumem, şahsında ismin gibi mazlummuş.

Son ricam şudur; Refikam bütün metanetini toplayarak, çocuklarımızı bize layık bir his ve fikirde yetiştirsin. etanetini toplayarak, Çocuklarımızı bize layık bir his ve fikirde yetiştirsin. Çocuklarımda annelerine muti ve hürmetkâr olsunlar ve onu hiç üzmesinler. Ahlaklı, metin ve ilim ve marifet sahibi olsunlar. Kayınpederim ve kayınvalidemden de rica ederim.; Mazlumenin bol bir şefkatte ve tatlı muameleye çok muhtaç olduğunu unutmasınlar ve çocuklarıma öksüzlüklerini hissettirmemeye çalışsınlar.

Ziyade yazmaya teessürüm manidir. Mazlumem, Nimetim, Şinasi, Cezmi, Fikret, İsmet ve Cehdi yavrularım hepiniz gözümün önündesiniz. Ben sizi gıyaben değil, adeta karşımda hissediyorum. Ne olurdu hepinizi birer defa öpüp kokladıktan sonra ölseydim. Kayınpederimi ve kayınvalidemi muhabbetle kucaklarım. Dostlarıma ve sevdiklerime selam söylersiniz. Belki bu satırlardan sonra daha çok yaşarım. Fakat belki de size son hitabımdır. Elveda sevdiklerim.

Son nefesine kadar sizi seven ve unutmayan Reşid”

Abdullah Cevdet (9 Eylül 1869-29 Kasım 1932): fikirleri, İkinci Meşrutiyet dönemi düşünce yapısının şekillenmesinde etkili oldu. Sonradan İttihat ve Terakki’ye dönüşecek İttihâd-ı Osmânî Cemiyeti’nin kurucusu dört tıbbiyeliden birisidir.

Yaşantısı siyasal alanda etkin görevler alarak değil, bir düşünce üreticisi olarak devam etti. Dönemindeki ana düşünce akımlarının çerçevesinde kendine özgü görüşler geliştirerek düşünce tarihinde özel bir yer edindi. Türkiye’nin ilk kadın ve işçi hakları savunucularındandır. Tıp, felsefe, sosyoloji, siyaset alanlarında yetmişten fazla eserin yazarı veya çevirmenidir.

9 Eylül 1869 günü Arapgir’de dünyaya geldi. İlköğrenimini Hozat ve Arapgir’de tamamladıktan sonra ailesiyle Harput’a gitti. 1885’te Ma‘mûretülaziz (Elazığ) Askerî Rüşdiyesi’nden mezun oldu. On beş yaşında İstanbul’a giderek Kuleli Askeri Tıbbiye İdadisine girdi. Üç yıl sonra mezun oldu ve eğitimine Askeri Tıbbiye’ye devam etti.

Tıbbiyedeki öğrenciliği sırasında okulda hâkim olan biyolojik materyalist eğilimlerden etkilendi. Ludwig Büchner’e ait, kendisini çok etkileyen “Kraft und Stoff” adlı kitabın bir bölümünü biyolojik materyalist görüşleri herkesin anlayacağı bir dille anlattığı için “Fizyolociya-i Tefekkür” (1890) adıyla Türkçeye çevirdi. Aynı yıl beyin fonksiyonları üstüne “Dimağ” adlı kitabı yayımladı. Ertesi yıl İslâm âlimleriyle biyolojik materyalist filozofların fikirlerini bağdaştırmaya çalışan “Fünûn ve Felsefe” adlı çalışmasının ilk taslağını hazırladı. Okuldaki son yılında biyolojik materyalizm ve beyin fonksiyonları üzerine “Fizyolociya ve Hıfz-ı Sıhhat-i Dimâğ” ve “Melekât-ı Akliyye” adlı iki kitap daha yayımlayan Abdullah Cevdet, aynı konular üzerinde Maârif, Musavver Cihan ve Resimli Kitab mecmualarında makaleler yazdı.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

sikiş porno sex porno seyret porno porno izle hack forum