Nerede o eski Ramazanlar
Kasap Hatçe’ye rahmetle…
Ailelerin henüz çekirdek olarak adlandırılmadığı yıllarda yaşadım ben çocukluğumu… Hemen her ailede dedelerin, ninelerin, hatta amcaların, dayıların, teyzelerin, halaların bir eve sığdığı yıllarda… Her evin bahçesinde en az üç beş çeşit ağacın bulunduğu yıllarda… Komşu anneliğin, ahretliğin ölmediği yıllarda…Hâlâ çözebilmiş değilim büyük olan evlerimiz miydi, yüreklerimiz mi?
İşte “kuş orucu” tuttuğum, çocukluğumun ramazanlarından birinde, kan kardeşim Mesut Kanbaş’la birlikte komşumuz Kasap Hatçe’ye orucunu akşam ezanından önce bozdurabilmek için hazırlıklara giriştik… Yaşıtlarım hatırlar, eskiden ramazanlarda oruç açmadan biraz önce bir “canavar düdüğü” çalar, sonra top atışı ve ezan okunurdu. Kasap Hatçe (Allah mekânını cennet eylesin) komşu ninelerimizden biriydi. Bizim sokakta tek başına yaşıyordu, yanlış hatırlamıyorsam. Çocukluk işte, ona orucunu erkenden açtırıp eğlenmek istiyorduk… Mesut Kanbaş bezzazlardan aldığımız karton ruloyu canavar düdüğü ve bomba olarak kullanacak bende güya akşam ezanı okuyacaktım… Bunu Kasap Hatçe ninemizin evinin kapısının önünde yapacaktık ki sadece o duysun ve orucunu bozsun… Sonra gelsin kahkahalar… Ve akşam ezanına bir, bir buçuk saat kala kan kardeşim Mesut o karton boruyu ağzına dayayıp “Vuuuuuuuuuu” diye bağırmaya başladı ve ardından onu “Güümmm” diye yere vurdu… Ben de hemen başladım ezana “Allahu ekber Allahu ekbeeeer Allahu ekber Allahuuu ekbeeerrrr” derken kapı açıldı ve Kasap Hatçe kapıda belirdi…
“Ahh çocuklar siz miydiniz? Ben de ezan okundu sandım orucumu açtım… Ahhh keratalar beni nasıl da kandırdınız, Allah iyiliğinizi versin emi?” dedi bize… Allah’ım nasıl mutlu olduk… Nasıl sevindik, nasıl gülüyorduk kahkahalarla… Kasap Hatçe ninemiz tuzağımıza düşmüş orucunu bozmuştu… Zafer kazanmış birer komutan gibi sevinçle evlerimize gidip annelerimize babalarımıza anlatıyorduk Kasap Hatçe’nin orucunu nasıl da erkenden bozdurduğumuzu…
Bu ramazan boyunca her gün devam etti.. Biz kan kardeşim Mesut’la, her gün ezana bir saat filan kala aynı oyunu tekrar ediyorduk. Zavallı Kasap Hatçe ninemiz de kapıya çıkıyor ve “Ahh, yine mi siz? Beni nasıl da kandırıyorsunuz, günaha giriyorum sizin yüzünüzden. Yine erkenden açtırdınız bana iftarımı” diyerek içeri giriyordu….
Allah’ım n’olursun onun yerini cennet eyle… Onu peygamberlere komşu eyle.. Büyüyünce anladık onun nasıl da yaşına başına bakmadan her gün sırf biz eğlenelim, gülelim diye kapıya çıkıp bizim oynadığımız bu oyunun gönüllü olarak bir parçası olduğunu…
Eski ramazanlar nerede bilmiyorum… Kasap Hatçe ninemizin mezarı nerede onu da bilmiyorum… Ama bildiğim hatta emin olduğum bir şey var ki, şu an o cennette bize gülümsüyor ve diyor ki “Ahh keratalar,nasıl da güzel gülüyordunuz beni kandırdığınızı düşünüp.”
Benim çocuklarla ilişkilerimi şekillendiren, onlara nasıl davranmam gerektiğini öğreten cennetlik insanlardan biridir Kasap Hatçe ninem…. Keşke sağ olsaydın biz yine Mesut’la gelseydik kapına ve seni kandırsaydık…