Neşe Karaböcek
Söz; adı sosyal, içeriği, iyi niyetli çabalar dışta bırakılırsa asosyal medyanın nekrofilleri tarafından geçen hafta ölmeden mezara konulan Neşe Karaböcek’ten açılınca akla kardeşi Gülden Karaböcek gelse de, müzik anlayışları arasında dağların ötesinde fark olduğu es geçilmiştir. Bunun arkasında; Türkiye’nin sözümona müzik eleştirmenlerinin iki kardeşi Arabesk Müzik başlığı altında buluşturmaları, Neşe Karaböcek’in sözü edilen müzik türüne tam olarak oturmadığını es geçmeleri vardır.
Müzik için ısınma turlarını; tiyatro, şan ve bale bölümlerine üç buçuk yaşında kabul edilerek atmaya başlayan Karaböcek, sesinde, müzikle tiyatroyu buluşturan bir isimdir.
Mümtaz Zeki Taşkın’ın kaleme aldığı; Yıldız Ece ve Kara Böcek adlı tiyatro oyunlarında; Carmen, La Bohem operalarında ve Kuğu Gölü balesinde rol alarak dikkatleri üzerine çeken Karaböcek’in müziğe, tiyatronun yanında şan ve bale estetiği aşıladığını da unutmamak gerekir.
İsmet İnönü başta olmak üzere dönemin üst düzey yöneticileriyle tanıştırılmasına ve onlar tarafından takdir edilmesine rağmen siyasi hayattan payına düşeni almaya ve siyasi mesajlarla gündemde kalmaya yanaşmaması onu meslektaşlarından ayıran diğer bir özelliğidir.
Osmanlı Musikisi’nin gırtlak nağmeleri bekleyen eserlerini profesyonellerin gözlerini fal taşı gibi açtıracak düzeyde seslendiren, bu arada Mavval adı verilen Arap ezgilerini de deneyen Karaböcek’in sesi, çok yönlü ve işlevseldir.
Arap ezgilerine yedi yaşında yönelen, Ümmü Gülsüm ve Feyruz gibi Arap solistlerden etkilendiği anlaşılan Karaböcek’in sesi, Doğu ile Batı’yı sentez teriminin ötesinde durarak buluşturmuştur.
Arap ezgileri dışında İspanyol müziğini de repertuarına alan Karaböcek, dinleyicisinin gözlerinin önüne Akdeniz’in capcanlı ve dipdiri coğrafyasını getirebilmiştir.
Müzikte ritmi ve sürprizi önemseyen Karaböcek, bünyesinde duygusal yoğunluğu barındıran eserleri seslendirirken de dinleyicisinin duygusallığa teslim olmasına izin vermemiş, ondaki devrimci romantizmin uç vermesini sağlamıştır.
Seslendirdiği eserler, ilhamlarını gotikten almasalar da Karaböcek’in onları gotiğin alanına çekmesi, müziğinin sürprizlere açık olmasıyla açıklanabilir.
Atonal Müzik’i Türkiye’de benimsetmek için ter dökenlerin, sesi bu türden uzak durmadığı halde Karaböcek’i dikkate almamalarının nedeni, sözümona müzik eleştirmenlerinin onu klişelerin izini takip eden bir solist gibi tanıtmalarıdır. Oysa Atonal Müzik’in de imkânlarından ziyadesiyle istifade eden Karaböcek, bu müzik türünün Türkiye’deki temsilcilerine nazaran sivil söyleme daha yakındır.
Sözümona taklit yarışmalarında, kulakları, itibarının sarsılması sağlanarak çınlatılan Karaböcek, lümpenlikle yüzgöz olmadığı halde, lümpenliğin fasit dairesine sıkıştırılmaya çalışılan bir isimdir.
Ona, bedenine uymayacağını bile bile lümpenlik elbisesi kuşandırmakta ısrar edenler, müzik özelinde sanat birikiminden yoksun olduklarını belgelemişler, o da bu yoksunluğu umursamayarak adını bugünlere getirebilmiştir.