Vefa mı Fıtrat mı
Bundan üç sene kadar önceydi, hatırladığım kadarı ile gençler, yolda donmak üzere olan bir yavru kedi bulmuşlar.
Hemen alıp eve getirmiş karnını doyurup sarıp sarmalayıp ısıtıp donmakta olan yavru kediyi kurtarmışlar.
Artık yavaş yavaş hem yürümeye hem de evdeki gençlere iyice sokulmaya başlamış. İşte o gün öyle başlamış adını Feridun koydukları kediyle maceraları.
Okuldan eve her gelişlerinde kapının arkasında onları bekler, okula giderken onları adeta uğurlar, yatağa girince de gençlerin ayak kısmına kıvrılarak yatarmış.
Bir kaç yıl içinde Feridun kocaman olmuş.
Hem de öylesine serpilip gelişmiş ki görenler bile hayret etmişler.
Evde oyunlar oynamaya gençlerin kucağında yatmaya bayılıyormuş.
Günler böyle geçerken gençlerden biri yurt dışına gitmek zorunda kalmış. Feridun’a o kadar alışmış ki ondan ayrılmak çok zor gelmiş onu ailesine emanet ederek gitmiş.
Ailesi evlatlarının emaneti diye, hem de bir can yani onu nasıl dışarı bırakabilirlerdi ki.
Çünkü dışarıya hiç çıkarılmayan Feridun, kendi hem cinslerine bile korkuyla bakarken nasıl dışarı bırakabilirdi!
Yani artık Feridun yeni ailede yerini almış hem de ne bakım ne bakım keyfi yerinde maması özel, banyosu yaptırılıp yıkanıp temizleniyor, artık evin değil apartmanın bile gözdesi haline gelmiş.
Çocuklar onun için apartmanın merdivenlerine oturup Feridun’un onlarla oynamasına bayılır olmuşlar.
Yazın köye gitmesi gereken aile O’nu da arabaya alarak köye götürür getirir olmuşlar.
Ne olmuşsa işte orda olmuş önceleri bahçeye bile çıkmaktan korkan Feridun sonraları eve bile bazı geceler gelmez olmuş.
Günlerden bir gün bahçede oturan sahibine ağzında yavru bir kuşla gelen Feridun’a sahibi hem kızmış hem de ağzındaki yavru kuşu ondan kurtararak tekrar yuvasına koymuş.
Ertesi gün Feridun evden bir çıkmış bir daha geri dönmemiş.
İşte dostlar Feridun’un hikâyesi böyle.
Sizce vefamı yoksa fıtrat mı ne dersiniz?